31 Mayıs 2014 Cumartesi

Spagetti ve Yoğurt :)

Ben her zaman çocukların dünyayı yaşayarak öğrenmesinden yanayım. Kendine zarar vermediğinden eminsek, hayatı tanımasına fırsat vermek gerek. Çünkü çocuk deneyimlemeden öğrenemez... Hissedemeden öğrenemez...

Keşif yapması gerek çocuğun... Çekmeceleri boşaltacak, dolapları karıştıracak, koşacak, düşecek... Dışarı çıkacak; bitkilerle, toprakla, suyla, hayvanlarla oynayacak.. Yağmuru, rüzgarı, sıcağı, soğuğu hissedecek... Çimenlerde yatacak, ağaçlara tırmanacak... Elleri kirlenecek, üstü başı kirlenecek... Dizleri, kolları kanayacak, canı yanacak... Böyle öğrenecek çocuk hayatı, böyle büyüyecek...

İşte duyusal oyunlar da bu amaçla oynanıyor. Hisseden, hisleriyle öğrenen çocuklar yetiştirmek için...

Bebekle duyusal oyun kurmak, okul öncesine nazaran çok daha zor. Çünkü bebek ağzıyla keşfediyor ve önünde ne varsa, ağzında da onun olduğunu akıldan çıkarmamak gerek. Bu sebeple yenildiğinde zarar vermeyecek materyaller kullanılması gerekiyor.

İşte bu konuya dikkat ederek oluşturduğumuz "yaz geldi çiçekler açtı" temalı duyusal oyunumuz, spagetti ve yoğurt :)

Spagettilerimizi resimdeki gibi hazırladım, sade suda haşladım, tuz ve yağ kullanmadım. İki renkli olsun diye yarısını normal yarısını kepekli spagettiden yaptım. Araya da mis gibi yoğurt... Ooooh yeme de içinde yuvarlan :)

 İşte hanımefendinin olaya dalışı :)

 Spagettileri ılık, yoğurdu soğuk verdim. Sıcağı soğuğu fark etsin bebeğim :)

Makarnaları öyle bir iştahla avuçladı ki... İzlemek muhteşemdi :) 

Ağız, burun, eller, ayaklar yoğurt içinde ve halimizden gayet memnunuz :)

Afiyet olsun kuzuma... 




Bu arada ek gıda çalışmalarımız da tüm hızıyla devam ediyor, bir düzen oluşturduğumuzda detaylı yazacağım :)  



Devamını Oku »

27 Mayıs 2014 Salı

Endişeliyim!

Ben daha ilk okuldaydım, babam evimize bilgisayar getirdiğinde. 

O zamanlar kimsenin evinde bilgisayar yoktu. Babam iş yerinden getirmişti, eskiydi ama bizim için muhteşemdi! Explorer bile yoktu, ms dos sisteminde oyun oynardık. Bilgisayarı iyi kullanmamı o günlere borçluyum.  

Sonra internet çıktı. İlk başta sayılı site vardı, her şey güzeldi. Google bile yoktu. Hayat hala gerçekti. Gerçek oyunlar, muhabbetler, sohbetler vardı. Resim çekildiğinde çıkartılır, albüme koyulurdu. Ancak gelip görenler beğenirdi, bir değeri vardı. 

Gerektiği gibi kullanamadık interneti, abarttık...

Yavaş yavaş çekti hepimizi içine... Sanallaştırdı... 

Şimdi geri çekilip bir bakıyorum insanlara... Gerçek bir şey var mı hayatlarında? 

Bir gün internet yok olsa, bilgisayarlar çökse... Geçmiş diye bir şey kalacak mı? Anılar kalacak mı?

Ne oldu günlüklere, anı defterlerine, mektuplara?

Sokak oyunları kalmadı..

Fotoğraf albümlerimiz klasörlere dönüştü...

Kızımın binlerce resmi var ama bir tane bastırmadım... Annem bastırmış sağolsun, aklımı başıma getirdi...

Ben kendimi uzak tutsam da her zaman, yine kapılıp gitmişim sanal dünyanın parıltısına. İlkokuldan beri günlük tutuyorum Allah'tan. Günlüğüme devam etmeliyim, blog var diye ihmal etmemeliyim.

Hele gençlik...

Onlara bakıyorum daha küçücük pırıl pırıl çocuklar ama sözlerinden nefret, öfke damlıyor.

Eskiden sokakta ip atlayan kızlar, şimdi facebookta beğeni yarışına giriyor...

Küçücük kızlar, oğlanlar birbirlerine olmadık sözler söylüyor...

Evladım olduğundan beri onun geleceğini düşünmeden bir gün geçirmedim. Her düşündüğümde de çaresizlik hissediyorum. Benim gençliğimden bugüne oluşan farkı düşündükçe, kızımın zamanında olabilecekleri hayal bile edemiyorum.

Endişeliyim...

Korkuyorum...








Devamını Oku »

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Sizi gidi Mikroplar!

Merak ediyorum, dünyanın herhangi bir yerinde ülkemizdeki gibi fazla sayıda, çok temiz bakılan ve çok sık hasta olan çocuklar var mı? Sanmıyorum...

Temizlik ve hijyen ülkemiz ev kadınlarının çoğunda hastalık haline gelmiş durumda. İnanın çok üzülüyorum. Zaten hayat kısa, gözünü aç kapat bitiyor. Her gün, günlük işleri ve yemekleri yapıp üzerine saatler boyunca evi temizlemeye uğraşarak, geri kalan saatlerde de ev kirlenmesin diye çabalayarak hayat geçer mi? Çocuklar büyüyor, hiç bir şey anlamıyorlar. Ben çocuğumu yaşayamadıktan sonra ne yapayım evi, temizliği...

Dediklerim yanlış anlaşılmasın, pislik içinde yaşayalım demiyorum. Tabii ki temizlik yapılacak, ama abartmaya gerek yok!

Öyle steril evler var ki; bebekler 1 yaşına kadar battaniyeler üzerinde tutuluyor, yere düşen oyuncaklar steril edilmeden verilmiyor, eve başka bir çocuk geldikten sonra bütün oyuncaklar yıkanıyor, bebek sokağa çıkarılmıyor, kıyafetler kaynatılıp ütüleniyor, bebeğin rahatça emeklemesine izin verilmiyor, her yer ağır temizlik ürünleriyle dezenfekte ediliyor, evin içi bütün gün çamaşır suyu kokuyor vs. Daha bir çok örnek yazabilirim. Bunu çocuğunu korumak adına yapan ebeveynler aslında ona zarar verdiklerinin farkında değiller.

Bebek hastalanmasın diye steril ortamda büyütmek, bağışıklık sisteminin gelişmemesine ve daha çabuk hastalanmasına sebep oluyor. Böyle büyütülen bebekler okula başladıklarında, daha önceden hiç tanışmadıkları mikroplara maruz kaldıklarından, çok sık hastalanıyorlar. Sıkı bir şekilde takipçisi olduğum Dr. Kadir Tuğcu şu makalesinde bağışıklık konusunu izah ediyor ve steril büyütmenin çocuk için zararlı olduğunun altını çiziyor. Bu konuda okunması gereken başka bir makale de Dr. Murat Kınıkoğlu'dan. Kendisi de samimi bir dille annelerdeki titizlik takıntısının zararlarını anlatmış.

Fazla temizlik takıntılı olmanın bir başka zararı da çocuğun duygusal gelişimiyle ilgili. Çoğu anne bütün gün iş güç yapmaktan çocuğuyla ilgilenemiyor. Anne boş zaman yaratıp çocukla ilgilenmeyince, annesini özleyen çocuk ilgi çekmek için türlü yaramazlıklar yapıyor. Bu yaramazlıklar, zaten bütün gün yorulmuş anneyi çıldırtıyor. Sonuçta bütün gün kavga dövüşle geçen bir anne çocuk ilişkisi ortaya çıkıyor.

Bir forumda bir bayan "Ailelerimizin bize yaptığı ama bizim asla çocuklarımıza yapmayacağımız şeyler" konulu bir sohbet başlatmıştı. Orada çoğu bayan şunu yazmıştı: "Annem o kadar çok temizlik yapıyordu ki, benimle hiç oyun oynamadı. Ben temizlik yapmak yerine çocuğumla ilgileneceğim." Koca koca kadınlar bunu yazıyorlar, nasıl etkilenmişler bir düşünün.

Açıkçası ben de bazen, özellikle ilk üç ay "aman mikrop kapar mı?" düşüncesine kapılıyordum. Ama yavaş yavaş bu endişelerim azaldı. Şimdi gayet rahatım çok şükür. Zaten rahat olmasaydım çıldırmıştım çünkü her şeyi ağzına sokuyor. Dünyayı ağzıyla keşfediyor, birinden kapmasa diğerinden kapacak mikrobu. Yapacak bir şey yok :)

Keşke bebeğimiz ilk doğduğu gibi steril kalsa, bu dünyanın pisliklerine bulaşmasa... Malesef olmuyor. Hangimiz o kadar temiz kalabildik ki...






Devamını Oku »

23 Mayıs 2014 Cuma

Bebek Oyalama Teknikleri

Bebek olunca ev hanımlığımı bir kenara attım. Doğru düzgün bir iş yapmayalı çok uzun zaman oldu. Bebekle tek başımayken büyük temizliğe girişmek biraz cesaret ister. Bende de o yok :) Ufak ufak biraz orayı topla, biraz burayı temizle idare ediyorum. Ufak iş deyip geçmeyeceksin, onlar bile öyle kolay olmuyor.

Kızım gündüz çok uyuyan bir bebek değil. Uyusa da en ufak sesten uyanıyor. Dolayısıyla o uyurken iş yapmam pek mümkün değil. Uyanıkken oyalayacam ki iş yapayım. Yanında dururken oyalamak kolay ama evin içinde dolanırken çok zor. Yeni oyuncaklarla bir süre oyalanıyor, aynı oyuncaklarla uzun süre oynamıyor. Sürekli de oyuncak alamayız ki canım.  Bu yüzden devreye yaratıcılık gücü giriyor.

Burada ki en mühim konu güvenlik. Yani iş yaparken her an başında olamayacağım için kendine zarar veremeyeceği materyalleri kullanıyorum. Ne kadar güvenli olursa olsun, mümkün oldukça kızımın yakınında bulunuyorum.

İşte benim bebek oyalama tekniklerimden bir kaçı:

Çamaşır Sepeti
Çamaşır sepeti en güzel keşiflerimden :) İçine kızı koyuyorum, bir kaç da oyuncak, arkasını da koltuk duvar gibi bir yere yasladık mı tamamdır :) Sıkılınca oyuncakları değiştiriyorum, yamulursa düzeltiyorum. Gittiğim odaya götürebiliyorum.  Uzun süre oyalanıyor.

Ringo Ringo Şişeler :)
Bu şişeleri yaparken çok eğlendim. Gerekli olan şeyler; küçük şişeler ve içlerine koyacak herhangi bir şeyler! Mesela ben bir tanesine renkli poşetleri yaparken kullandığım yumuşak topları , bir tanesine ise pazardan aldığım renkli küçük lastikleri doldurdum. Çok güzel oldular. Sulu olanlar ayrı bir güzel, sallayınca rengarenk oluyorlar. Bebek oyalamak için idealler.


Rafya Ağacı
Kızım rafya ya bayılıyor :) Önce kum torbası için daha sonra prensesi sallamak için kullandığımız zincirlere rafyayı astım, kızımı da altına yatırdım. Bayıldı... :)

Mutfak Eşyaları
Her anne kullanır bunları. Mutfağın kurtarıcıları: 1-Islak mendil paketi  2-Plastik kaplar :) Renkli renkli kocaman kaplara bayılıyor bizim kız. Birbirine vurup duruyor :)
Tahta Bloklar
Blokları çok seviyorum. Uzun süre kullanılabilen, kırılmaz, akmaz, kokmaz, eğitici bir oyuncak. Kızımın uzun süre ilgisini çekiyor. Şimdilik amacı dışında oynasa da (yemeye çalışıyor tabii ki) ben memnunum :)
Yürüteç 
Yürüteci tavsiye etmeyen doktorlar bulunmasına karşın, ben ispat edilmiş bir zararını bulamadım. Benim kızım için yararlı oldu diyebilirim. Evin içinde gezmek çok hoşuna gidiyor. Yaramazlıklar yapıyor, peşimde dolanıyor. Henüz acemi şoför olmasına rağmen, hedefine ulaşmakta gayet başarılı :)

Tüm bunlara rağmen çoğu zaman yerleri hanımefendi kucağımdayken süpürdüğümü, yemeği bin bir telaş içinde ateşe koyduğumu, yerleri silerken hangi odaya gidiyorsam onu da oraya götürdüğümü, camları silmek için insan üstü bir çaba harcadığımı, çamaşır asarken bin defa balkondan içeri girip çıktığımı söylemeden edemeyeceğim. Rahatlıkla yaptığım tek iş ütü :) Neden bilmiyorum ama ütü yaparken sesini çıkarmadan beni izliyor. Arada mıkırdanacak gibi olursa, buhar püskürtüyorum, bir daha çıtı çıkmıyor :)

Aman kızım iyi hoş olsun da işler dursun! Ne yapayım canım...;)

Devamını Oku »

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Bebekli Gezmeler

Son iki haftadır çok yakın bir arkadaşım bizde kalıyordu. Kendisi yaşıtım olmasına rağmen bekar ve evlilik fikrinden bir hayli uzak. Özgür kız olma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor :) Dolayısıyla haklı olarak gezmeler tozmalardan geri kalmıyor. Bende bu evli ve çocuklu halimle ona ayak uydurmaya çalıştım ama hiçbir şey eskisi gibi olmadı!

Öncelikle kızım ilk pikniğine gitti. Doğrudan yiyememiş olsa da anne sütüyle o da mangaldan nasibini aldı :) Akşam yemekleri, ev gezmeleri, misafir ağırlamalar derken oldukça sosyal bir bebek oldu çıktı. Ortamdaki tek bebek olduğundan bütün ilgi üzerindeydi. İlk başta biraz kalabalıktan korkup ağlasa da genelde bol bol güldü, herkesi inceledi, kendini sevdirdi, kucaktan kucağa dolaştı, mıncıklandı. Herkes tarafından çok sevildi, ben de çok mutlu oldum. Zaten öyle bir süsleyip giydiriyorum ki sıkıysa sevmesinler :)

Bebekli anne olarak bana da ayrı bir ilgi alaka olduğunu da söylemeliyim. Genelde sadece yedim içtim, gerisine karıştırmadılar :) Bir de "Sen emziklisin, bol bol ye" durumu var ki en sevdiğim :)

Eşimle de uzun zamandır kaliteli vakit geçiremiyorduk. Ailecek gezmek yaradı bize. Hatta uzun zaman sonra ilk defa baş başa (kızım arabasında uyuyordu) bir cafeye gittik :) Kısa bir süre de olsa (kızım uyanana kadar) manzara eşliğinde muhabbet ettik. Özlemişim...

Bunlar bardağın dolu tarafı. Gelelim diğer tarafa...

Ah gençliğim, ne çabuk geçtin! Çok değil bundan 1 sene önce, ne kadar özgürmüşüm de haberim yokmuş! Kocamın koluna girip fink fink gezerdim :) Şimdi arkadaşlarımla oturup bir kahve içebilirsem ne mutlu! Hanımefendinin keyfi bozulmaya görsün. Canı sıkılır, yabancılık yapar, karnı acıkır, altı kirlenir, kusar, üşür, terler, uykusu gelir... Hepsinde tek yetkili merci anne! Babasında bile durmuyor. Resmen ne yediğimden bir şey anlıyorum ne başka bir şeyden. Bir de genel olarak uslu bir bebek aslında. Yaramaz olanları hiç düşünemiyorum. Allah kolaylık versin.

Bebekle gezerken ihtiyaçlar da bitmiyor. Sürekli yanımızda kocaman bir sırt çantası taşıdık! Bez, yedek kıyafet, hırka, oyuncak, emzik vs. bitmek tükenmeyen ıvır zıvırlar. Ayrıca bebek arabası, battaniye, yağmurluk gibi dışarıda lazım olacak ihtiyaçlar da eklenince, gezmeye mi gidiyoruz, göç mü ediyoruz belli değil :) Arabanın bagajı tamamen hanımefendiye tahsis edilmiş durumda.

En kötüsü, olmadık zamanlar da sebepsiz ağlaması. Mesela arkadaşımızın evine gittik, sofra hazır, ben açım, masada nefis kayseri yağlaması... Ben arka odada hanımefendinin başında oturuyorum. Neymiş efendim kalabalıkta duramıyormuş, annesini istiyormuş.. İyi güzel, bende seni seviyorum da, açım yavrum açım, bırak gideyim... :)

Bebekli hayat zor ama onun bir gülümsemesi her şeye değer...

Sonuçta gezdik tozduk, mutluyuz :)






Devamını Oku »

15 Mayıs 2014 Perşembe

Soma'da İçimiz Yandı...

Böyle bir acı yok...
Utanıyorum...
Konuşmak anlamsız...

Hepimizin başı sağolsun...
Devamını Oku »

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Ek Gıda mı?

Bu aralar kafamda ki en büyük soru işareti ek gıda! Bir süredir kızıma çeşitli tatlar tattırıyordum. Peynir, yoğurt, elma, havuç, patates gibi. Fakat bunlar doyumluk değil, tadımlık miktarlardaydı. Gayette güzel gidiyorduk. Kızım mama sandalyesinde oturup bir şeyler yerken çok mutlu oluyordu ve yediklerinin bir zararını da görmemiştik.

6 aylık olunca kahvaltıyı bir öğün olarak verdim. 3 gün bebe bisküvisi peynir ve süt ile hazırladığım kahvaltıyı güzelce yedi. 4. gün kahvaltı değil öğlen çorbası vereyim dedim.Çorbaya mercimek, pirinç, patates ve bulgur koymuştum. Yoğurtla birlikte verdim. Vermez olaydım. Gece durmadan ağladı. Resmen acı çekti çocuğum. Sonradan araştırdım ve gördüm ki pirinç ve patates birlikte kabız yapıyormuş. Off off :(

İki gündür sadece emziriyorum, kahvaltı ve su da dahil hiç bir şey vermiyorum. Kızım dün geceyi çok rahat geçirdi. Hatta her sabah ağlayarak uyanan çocuk bu sabah güle oynaya kalktı. Gün içindeki durumu da çok iyi. Neşeli, oyunlar oynuyor, uykusu gelince uyuyor. Yani çok şükür problemimiz yok!

Ve beni aldı bir düşünce... Acaba ek gıdaya hazır değil mi? Ek gıda vermek zorunda mıyım?

İnternette detaylı bir araştırma yaptım ve çoğu yerde 6. ayda ek gıdaya geçmenin önemi vurgulanıyor. Örnek olarak bu kaynağı okuyabilirsiniz. 

İç güdülerimin bana söylediği gibi ek gıdaya geçmek zorunda olmadığımı söyleyen biri var ki koskoca internette tek :) Dr. Kadir Tuğcu. Kendisi bir forumda günlük olarak soruları cevaplıyor ve bebek bakımıyla ilgili bildiğimiz her şeyin yanlış olduğunu açık açık, tüm gerekçeleriyle anlatıyor. Dr Kadir Tuğcu'dan öğrendiğim o kadar çok şaşırtıcı bilgi var ki bu başlı başına bir yazı konusu. Burada bahsetmek istediğim ek gıda hakkında verdiği bilgiler.

 Dr Kadir Tuğcu, bebeklerin belli bir aya geldiler diye ek gıdaya geçirilmesinin yanlış olduğunu üstüne basa basa belirtiyor. Anne sütü yeterliyse ve bebeğin gelişimi normalse ek gıdaya geçmenin yanlış olduğunu, hatta şimdiye kadar baktığı hastalarından 6 tanesinin iki yaşına kadar sadece anne sütüyle beslendiklerini ve herhangi bir problemlerinin olmadığını söylüyor. Ek gıdalarla ilgili; eğer annesütü yetmiyorsa verilecek ilk ek gıdanın inek sütü olduğunu, inek sütü günde üç öğün verilmeye başlandığında sırasıyla kahvaltı, yoğurt ve muhallebi verilebileceğini söylüyor. Ayrıca bebeklerin çiğnemeyi öğrenme veya tatlara alışma gibi bir ihtiyaçları olmadığını, zamanı gelince hepsinin kendiliğinden gerçekleşeceğini de ekliyor Kadir hocam.

Çevremde ise tam tersi bir görüş hakim :( Neredeyse konuştuğum herkes "Aaa daha başlamadın mı? Şimdi vermezsen sonra yemek yemeye alışamaz, her şeyi ezmek zorunda kalırsın" gibi bir tepki veriyor. Kafam karışıyor, işin içinden çıkamıyorum.

Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum lakin yaptıktan sonra bildireceğim :)


Devamını Oku »

8 Mayıs 2014 Perşembe

Teyzelerim, Ablalarım!

Hamile olduğunu öğrendiği an, bir kadın için en güzel anlardan biridir. Mutlusundur. Eşinle paylaşırsın, ailenle paylaşırsın, sağlıklı beslenmeye başlarsın. Her şey güzeldir. Taaki göbeğin belirmeye başlayana kadar. İşte o andan itibaren hamileliğini ve bebeğini bir sürü tanımadığın kadınla yaşamak zorunda kalırsın.

Geçmişte yaşamış, orada kalmış, o devirde çocuk büyütmüş bu teyzeler yolda, markette , otobüste , trende, hastanede, pastahanede, hasta ziyaretinde, gezmede, tozmada kısacası her yerde karşına çıkabilirler. Her konuda fikirleri olur ve kendilerini seni uyarmak zorunda hissederler. Yeni bilgileri asla kabul etmezler. Birde bu teyzelerin yetiştirdiği ablalar var ki, onlarda annelerinden öğrendikleri gibi çocuk büyütmüşlerdir ve başka türlü çocuk büyütenlere acıyarak bakarlar.

İşte bunlardan biriyle karşılaştıysanız, hamileyken "Ay canııım hamile misin? Kaç aylık?", doğumdan sonra ise "Ay canııım pek de tatlı! Kaç aylık?" diye başlayan muhabbet bir anda şu kıvama gelir;
-Kız mı oğlan mı?
-Kız teyzecim
-Yok yok sen yanlış biliyosun, bu resmen oğlan göbeği
-Ama doktor dedi
-Doktor ne anlarmış! Eskiden doktor mu vardı! Ben bilirim yavrum, bu oğlan!
-Ama..
-Normal mi doğurcan sezaryen mi?
- Şey yani bilmiyorum
-Normal çok zor yavrum, benim kızım doğurdu da ayyyh, bir ay ayağa kalkamadı!
-!!!
-Sen sezaryen ol, yapamazsın normali! Çok zor çok... Annesütü mü vericen?
-E tabii çok istiyorum
- İyi çok iyi de yavrum göğüslerin çok küçük. Benim kızımında böyleydi, damla süt gelmedi.
-Nasıl ya benim...
-Küçük, küçük yavrum gelmez süt, aynı böyleydi kızımın ki!

Bu yine kısa versiyon, uzun uzadıya anlatsam düşüğünden, sakat bebeğine bir sürü korkunç senaryo duymuşluğum var. Bunları atlatıp bir şekilde depresyona girmeden doğurduysan, ne mutlu. Doğumdan sonra kaçarın yok! Bebek görmeye geldiler mi yandın! Loğusalık depresyonu dedikleri şey böyle oluyor işte!

-Sütün var mı?
- Var çok şükür
- Besleyici değil o zaman!
-Ne? Niye?
-E baksana bu çocuk aç, nasıl da aranıyor. Doymamış besbelli!
-Yok abla ondan değil, o..
-Kız neden olacak, baksana yavrum küçücük kalmış! Mama ver sen buna mama!Yavrum, sana mama vermediler mi? Gel ben emzireyim seni gel.
-Gelişimi ayına uygun dedi doktor.
-Doktora bakma sen, ne bilir onlar. Benim kızım bunun yaşındayken kocamandı, kucakta taşınmazdı.
-!!!

- Kızım niye açıyorsun çocuğun üstünü, örtsene!
- Burası çok sıcak oldu teyze, terlemesin diye!
- Ay şimdiki nesil de bir farklı canım. Tabi ki terleyecek, bebek bu kızım, böyle büyüyecek. Sen sar onu!
-Ama bunaldı çocuk
-Ay el kadar bebek ne anlarmış bunalmaktan. Biz bebekleri kat kat kundağa sarardık yatırırdık, bişeycik olmazdı. Hem baksana uykusu gelmiş onun, uyut sen onu uyut.
-Yeni uyandı teyze, uykusu yok.
-Besbelli var işte. Getir sallayayım ayağımda getir. Ayy senin ayağında çorap ta yok!
-Ev sıcak ama..
-Kızım sütün soğur, ay sen bu çocuğu mahvedersin böyle!!!

Son olarak başıma gelen bir olayı anlatayım. Doğuma gitmişim, sancı çekiyorum. Arkadaşlarım yanımda. Bir teyze de arkadaşlarımın yanına geldi, bende oralardayım ve duyuyorum. Teyze ve arkadaşlarım arasında geçen diyalog aynen şöyle;
-Yavrum, bebek kız mı oğlan mı?
-Kız teyzecim
-Olsun olsun..
İşte böyle :) Türkiye'de her an böyle bir durumla karşılaşabiliriz. Hazırlıklı olmak gerek :)


Devamını Oku »

Çek Çıkar Kumaşlar

Oyun, oyun, oyun... 6 aylık bir bebek oyun oynamak için ağlar mı? Ağlar hem de bal gibi ağlar :) Resmen canı sıkılıyor. Sürekli oyun oynanacak. Oyuncakları da istemiyor bazen. Ya biri başında durup onunla oynayacak yada değişik bir şey vereceğiz eline oyalanacak. Mesela kumaşlara bayılıyor. Battaniyesiyle, çoraplarıyla, benim kıyafetlerimle yani bulabildiği tüm kumaşlarla uzun süre oyalanabiliyor. Bende bahar temizliği vesilesiyle kullanmayacağım kıyafetleri ayırdım, ve onlardan kızıma güzel bir oyuncak yaptım. Meraklı kızım bayıldı :)

Oyuncağımızın yapımı çok basit. Renkli kumaşları aynı incelikte kestim. Sonra onları uçlarından peş peşe diktim. Kumaş kısmı hazır oldu. Sonra küçük boy defter büyüklüğünde, açılıp kapanabilen bir kutuyu hediye paketiyle kapladım. Üzerine üçgen şeklinde bir delik açtım.


Sonra kumaşları elimin etrafına sarıp daire şekline getirdim, kutunun içine koydum ve en baştaki kumaşın ucunu delikten çıkardım. Kızımın kırdığı çıngırağın ses çıkaran topunu da  kutunun içindeki kumaşın ortasına koydum. Kutunun kapağını kapattım ve tadaaaa :)



Harika bir oyuncak oldu. Kumaşı çektikçe içinden ses geliyor. Peş peşe çıkan  farklı renkler ve farklı dokulardaki kumaşlar da çok güzel görünüyor. Ben bile oynadım :)


Kızım oyuncağı resmen yedi :) Bütün çıkan kumaşları tek tek ağzına soktu, kutuyu ısırmaya çalıştı :) Kutuyu bir attı, bir çekti :) Benim düşündüğümden çok daha fazla oynadı. Onu böyle gördükçe daha fazla oyuncak yapmak istiyorum. Bir sonraki fikrim hazır bile ;)
Devamını Oku »

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Kızım 6 Aylık Oldu :)

Ne çabuk geçti zaman! Minik meleğim 6 aylık oldu. Her gün biraz daha büyüyor, yeni bir şeyler öğreniyor, huy değiştiriyor ve beni şaşırtıyor. Ona her baktığımda "Ne kadar şükretsem az" diye düşünüyorum. O kadar güzel, o kadar masum ki! Sanki bu dünyadan bir kaçış gibi ona sarılmak. Bütün mutsuzlukların, sahteliklerin, yalanların, yalnızlıkların  içinde o, her şeyden habersiz, hayatımda gördüğüm en içten gülümsemeyle bakıyor, ellerini uzatıyor, yanağıma dokunuyor ve beni dünyanın en mutlu kadını yapıyor. Duygusallaştım yine :) Zaten hamile kaldığımdan beri bir ağlama, bir ağlama. Hiç bir diziyi ve komedi hariç filmi izleyemez oldum. Haberlerin yanından bile geçmiyorum, duygusal şarkıları dinleyemiyorum.  Ne zaman düzeleceğim ya ben!!! 

Gelelim 6 aylık kızımın yaptıkları ve yapamadıklarına. Öncelikle, desteksiz oturabiliyor ama dönemiyor :) Bu beni şaşırtmıyor çünkü doğduğundan beri oturtmaktan hiç çekinmiyorum. Kucağımızda, koltukta, mama sandalyesinde, bebek arabasında hep oturdu. Dönememesini ise dönenceye bağlıyorum. Tepesinde oyuncaklar asılıyken niye dönsün ki :) Dönenceyi kaldırdım, kızımı yere koyuyorum ama alışmış olacak ki yine dönmüyor yine dönmüyor. Hep yukarı bakmak istiyor. Yüzüstü yatmayı da pek sevmiyor.
Hala sadece anne sütüyle besleniyor fakat biz sofrada otururken onunda önüne peynir, haşlanmış havuç, elma, patates gibi eline alıp yiyebileceği şeyler koyuyorum. Sofra düzenine ve tatlara alışsın diye. Bu duruma bayılıyor, bütün yiyecekleri tek tek ağzına götürüyor, hepsini yemeye çalışıyor. Babasıyla ben de keyifle onu izliyoruz :) Bazen de çok az yoğurt veriyorum. Bebek yoğurtlarını yemedi, normal yoğurdu yiyor.

Mama sandalyesinde otururken eline geçen her şeyi ağzına sokup yere fırlatıyor. Önüne bir şey koymadığımızda  ellerini masaya vuruyor ve kendini geri geri atıyor. Ara sıra yürütece koyuyorum, henüz peşimde dolaşamasa da istediği yere gitmek için çok çaba gösteriyor, çoğu zaman hedefine ulaşıyor :)

Babasına çok farklı tepki veriyor, ağlıyorsa onun sesini duyunca susuyor, benim kucağımdayken ona gitmek istiyor. Sabahları babası uyurken, ona uzun uzun bakıyor, onu uyandırmak için ses çıkarıyor :)

Sırtüstü yatarken ayaklarını ağzına sokuyor, çoraplarını çıkarıyor. Altı açıkken çok mutlu oluyor, kendi kendine şarkılar söylüyor. O haline bayılıyorum.

Sabahları yanıma yatırıyorum, yatak keyfi yapıyoruz. Günün en güzel zamanı :) Gülüşler, çığlıklar, sarılmalar, öpücükler havada uçuşuyor :)

Gece 3 defa emmek için uyanıyor. Sabahları uyanmadan önce bir süre ağlıyor. Sallamadan uyutmaya çalışmalarım sonuç vermeye başladı. Her akşam 10 gibi emziriyorum, biraz oyun oynuyoruz, altını değiştiriyorum, yatağına yatırıyorum, masal okuyorum, öpüyorum ve odadan çıkıyorum. Bir süre oyalanıyor, sonra mızıldanmaya başlıyor. O zaman gidiyorum, emziğini veriyorum, yatağını çok az sallayıp yine çıkıyorum ve uyuyor :) Sabah 6:30 da kalkıyor ve gündüz 3 defa toplam 3 saat civarı uyuyor.

En sevdiği oyuncağı büyük peluş uğur böceği :) Onu kucağına alıyor, sarılıyor, ısırıyor, çok mutlu oluyor. Kendi kendine yarım saatten fazla oynayabiliyor, sonrasında ağlamaya başlıyor. Aynada kendine bakmaya bayılıyor, bakıp bakıp gülüyor.

3 gün sonra 6. ay aşımız var :( Çok şükür aşılarda çok ağlamıyor ama yinede içim bir tuhaf oluyor. Neyse ki 1 yaşına kadar başka aşımız yok :)

Ay biri beni durdursun, yoksa saatlerce kızımı anlatacağım :) Abartmaya gerek yok!!!

Bakalım önümüzde ki ay neler yapabilecek bizim küçük hanım :)



Devamını Oku »

2 Mayıs 2014 Cuma

Renkli Poşetler

Kızım doğduğundan beri gezmeyi çok seviyor. Dışarıda ağladığı nadirdir. Bende sık sık kızımı arabasına koyup park bahçe gezdiriyorum. Ne kadar market , dükkan varsa da girmeyi ihmal etmiyorum :)
Bu renkli, yumuşak, küçük topları da bu gezilerimizden birinde kırtasiyede gördüm. Kızım bayıldı, görür görmez yakalamaya çalıştı. Aldık eve geldik fakat bir sorun vardı. Meraklı kızım bunları yemeye çalışıyordu. Toplar küçük olduğu için boğulma ihtimali ortaya çıkıyor tabii. Hal böyle olunca duruma bir çare aradım. Ve ortaya bu renkli poşetler çıktı. :D
Bunlar marketlerden satılan ağzı fermuarlı poşetler. Birinin içini yumuşak toplarla diğerini ise sert ahşap ve plastik oyuncaklarla doldurdum. İşin içine poşetten çıkan sesler de eklenince kızımı uzun süre oyalayabilen oyuncaklar elde etmiş olduk :) 
Bu tarz oyuncaklar çok farklı malzemelerle de yapılabilir. Makarnalar, kumaşlar, misketler gibi bir çok alternatif var. İçine ne koyarsanız koyun poşetlerin ağzını iyi kapatmayı, emin olamıyorsanız bantla yapıştırmayı unutmayın. Gerisi tamamen hayal gücünüze kalmış. İyi eğlenceler
Devamını Oku »