25 Kasım 2015 Çarşamba

Değişim!

"Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" Herakleitos

Lisede felsefe öğretmenim açıklamıştı; 10 saniye aralıkla aynı nehire girseniz de ne o nehir aynı nehir ne de siz aynı sizsiniz. Hayatta her şey her an bir değişim içindedir. Karşımıza çıkan fırsatlar o an içindir, ertelediğimizde aynı sonucu alamayız. 

Bu aralar tam anlamıyla bunu hissediyorum. Aslında Azra doğduktan sonra bir günümüz bir günümüze uymadı, yani sürekli bir değişim halindeyiz. Fakat bazı zamanlar vardır ki insanın düşüncelerinde hissedilir farklılıklar olur bir an. Bakış açısı değişir. Bir aydınlanma falan olur.. Öyle bir şey...

Geçen gün Azra ile sabah erken bir saatte dışarı çıktık. Hava bayağı soğuktu ama iyice giyinmiştik. Yürüye yürüye mahalledeki okulun önüne geldik. Okulun önünde sohbet eden iki beden öğretmeni vardı ki o çok apayrı bir konu bu yazıda değinip sinirlerimi bozmaya gerek yok. Beden eğitimi dersinde(!) olan komşumun kızını gördüm, biraz onunla konuştuk. Sanki onun dertleriyle kendi çocukluğuma döndüm. Aradan 15 sene geçmiş, öğrencilerin dertleri aynı! Ona veda edip uzaklaştık Azra ile ve daha önce gitmediğimiz bir park bulduk. Park terk edilmiş gibiydi. Eski, paslı bir kaydırağı, ahşap basamakları, bir tane yamuk salıncağı vardı. Gel kızım, dedim, burada oynayalım. 

Yerlere baktıkça çocukluğumu anımsadım daha da fazla. Mermer ve kiremit parçaları çalı çırpılar, küçük dallar, sopalar... Hemen oyun kurduk Azra ile. Mermer tencereler, kumdan pasta ve dal parçasından mum, yapraklardan tabaklar, mandal parçasından kaşık... Kaç kere mum üfledik, kaç kere pasta kestik bilmiyorum. Sonra bir mermer parçasının üzerine kiremitle yüz çizdim, o bebeğe yapraklardan yatak, giysi, şapka yaptık. Oyun alanı, yatak odası çizdik. Uyuttuk uyandırdık, giydirdik, soyduk, kitap bile okuttuk :) 

Zaman nasıl geçti bilmiyorum ama parmak uçlarımın donduğunu hissettiğimde hadi gidelim demek geldi aklıma.  Eve yürürken ben de Azra da çok mutluyduk. Sanki eksik bir şeyi tamamlamıştık. İşte bu! dedim kendi kendime. Hayal gücü...

Sanırım bu alanı çok ihmal etmişim ben. Onu bunu öğrensin diye bin bir çeşit etkinlik hazırlarken çok önemli bir şeyi gözden kaçırmışım. Çocuğun herhangi bir nesneden bir oyun kurabilmesi için onun önceden yapılandırılmış olmasına veya çok pahalı olmasına gerek yok! Sokakta bulduğun bir taş gayet güzel bir bebek olabilir! Belki çok para verdiklerinden bile güzel.. 

Eve gelir gelmez raflarımızda bir değişiklik yapmaya karar verdim. Zaten bir süredir Montessori etkinlikleri ile aramız bozuktu. Neden? Çünkü Azra etkinlikleri benim yapmasını amaçladığımın çok dışında kullanıyordu. Aktarma bardaklarını boşaltıp hayvanlara yatak yapıyor, tepsileri çevirip üzerlerinde zıplıyor, silindirleri çıkarıp oraya buraya saklıyordu. Sürekli onu uyarırken buluyordum kendimi. Baktım bu durum canımı sıkıyor, bir süre yapmayayım bir şey dedim. 

İşte o gün eve geldiğimde  kararımı verdim. Tamamen faklı bir şey deneyecektim. Yazın denizden topladığımız ama bir kavanoza doldurup süs yaptığımız taşları çıkardım. Dolapta bir gün bir şey yaparım diye duran geri dönüşüm ıvır zıvırlarını kutulara koydum. Biriktirdiğim kapaklar, sünger parçaları, kumaşlar, ipler gibi ne varsa sepetlere koydum. Azra ile dışarı çıkıp biraz dal yaprak topladık onları da koydum. Ceviz kabukları, yulaf, ahşap bloklar, parmak kuklalar ve oyuncak çay takımlarına da yer buldum. Bir kenara da boyalarını yapıştırıcılarını, renkli kağıtları ve evaları koydum. Sonra geçtim şöyle karşıdan baktım... İşte bu!
İçim rahatladı resmen mutlu oldum. Bu ilk çektiğim resim tabii sonradan değişti ve değişmeye devam edecek. Çünkü Azra her gün büyüyor ve ihtiyaçları değişiyor. Odası da onunla birlikte büyüyor ve anlamlanıyor. Şuan odamızda Montessori'ye ait sadece iki materyal var. Pembe kule ve kahverengi merdiven. Onları da amaçlarının dışında kullanıyoruz ama zaman ne gösterir bilinmez. 

Bu arada bu düzenlemeyi yaptıktan sonra " Aaa bu Reggio ya benzedi" dedim. Sadece bir kaç sınıf resminden tanıdığım bu eğitim metodunu da biraz inceledim ama üzerinde yazı yazacak kadar bilmiyorum henüz. Sadece şunu söyleyeyim, çocuğun kendi merakı üzerinden yola çıkılıyor. Yani çocuk ne istiyorsa onu çalışıyor. Herhangi bir müfredat yada izlenecek yol yok! Çok güzel değil mi?

Şimdi oyunlarımız çok farklı. Azrayı izliyorum. O neye yönelirse onunla bir oyun kuruyoruz. Çoğu zaman beni şaşırtıyor, değişik şeyler yapıyor. 

Bu arada iki üç aydır hazırlayıp kaldırdığım bir çok raf etkinliği resmi çekilmiş, bloğa koyulmayı bekliyor ama koymayacağım. Ben buraya inanmadığım hiç bir şeyi yazmadım ve yazmayacağım. Şuan onların gerekli olduğuna inanmıyorum. Onun öğrenmesini istediğim ve öğrenebileceğini düşündüğün şeyleri ona sunmak yerine, merakını takip ederek ihtiyaç duyduğu bilgiyi sunmaya karar verdim!! En iyi yolu çocuğun kendisi gösteriyor.

Annelik maceram farklı bir yönde devam ediyor, bakalım başımıza daha neler gelecek? :)

Not: Resimleri bloğa koymak için çekmemiştim, telefonun kamerası ancak bu kadar çekiyor, kusura bakmayın!
Devamını Oku »

7 Kasım 2015 Cumartesi

Kuzum İki Yaşında

Uzun zamandır yoktum ortalarda... Önce bunun sebebini anlatayım. 

Annelik his işidir. Buna hep inandım. Zorda kaldığımda hep hislerime güvendim. Çünkü akıl bir yere kadar götürüyor. 

Yaklaşık iki ay önce Azra'ya bir şeyler olmaya başladı. Önce hırçınlaştı. Evde bir şeyleri döküp saçmaya ve zarar vermeye başladı. Her şeye ağlar oldu. Sonra altına çiş kaçırmaya başladı. Kaka problemimiz zaten vardı, onu abarttı ve bir hafta kakasını yapmamaya başladı. Başta kafam karıştı. Yahu noldu şimdi bu çocuğa? Döküp saçma olayları öyle bir hale geldi ki orayı burayı temizlemekten başka hiçbir şey yapamaz oldum! Sürekli kendi kendime söylenip söylenip evde dolanıyordum. Kafam yerinde değildi. 

Çiş kaçırma durumu bir kaç gün içinde arttı. Neredeyse her çişini altına yapıyor, tuvalete götürmek istediğimde reddediyordu. Ben hala anlayamamıştım sebebini. Acaba idrar yollarında mı sıkıntı var? Acaba iki yaş sendromunu mu abarttı bu kız? Acaba karakteri böyle hırçın mı olacak? Benim tepkilerimi mi deniyor? gibi sorular kafamda dönüyordu. 

Bir gün ben mutfağı toparlarken birden "anne" dedi. Döndüm baktım. Efendim kızım dememe kalmadı gözümün içine bakarak yere çömeldi ve çişini yaptı. Ben öyle kaldım. Bir anda başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bu bir işaretti! İçinde bir yerde bir sorun vardı! Onda değil bende bir hata vardı! Ben bir şeyleri gözden kaçırıyordum ve Azra bana bunu anlatmaya çalışıyordu. Bu çok net bir "işaret" idi.

Sakince Azrayı yıkadım, üstünü giydirdim, yerleri temizledim. Azrayı öğlen uykusuna yatırdım. Yatağa uzandım ve olan biteni kafamda canlandırmaya başladım. Ben ne yapıyordum, Azra ne yapıyordu! Kendi hislerimi, düşüncelerimi gözden geçirmeye başladım. Birden bire şunu fark ettim. Ben Azra ile gerçekten ilgilenmiyorum. Nasıl yani? Yani evet Azra'nın yanındayım, oyun oynuyorum ama kafamda bugün bloğa ne yazsam düşüncesi var. Evet Azra ileyim ama beş dakikada bir İnstagrama göz atıyorum. Tuvalete gidiyorum elimde telefon. Yemek yapıyorum arada bir telefona bakıyorum. Azra uyusa hemen bilgisayarın başındayım. Sürekli yeni bir şey araştırıyorum. Oyun oynuyoruz, resim çekmeye çabalıyorum. Elimde sürekli ya kamera var ya telefon!!!

Bunları düşününce dehşete kapıldım! Zaten zamanımızın çoğu ev işleri ve yemekle geçiyor kalanınıda ben bilgisayar ve telefon başında mı geçiriyorum? Evet oyun oynuyoruz ama kız anlamıyor mu kafamın yerinde olmadığını? Öyle bir hissediyor ki beni, öyle bir etkileniyor ki!

Anında telefonu elime aldım İnstagramı sildim, Facebook'u sildim, Messenger'i sildim. Bir süre blogdan da uzak durma kararı aldım! Kızıma odaklanacaktım. Eskisi gibi. Onunla zaman geçirirken başka hiç bir şey düşünmeyecektim! Onun isteklerini ve ihtiyaçlarını ertelemeyecektim. 

Tüm programları telefondan sildikten yaklaşık bir saat sonra şunu fark ettim ki elim sürekli telefona gidiyor! Ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamaya başladım! Ve abartmıyorum ertesi gün Azra o kadar sakin bir çocuk oldu ki inanamazsınız! Bir günde çocuk çiş olayını kesti. Eşyalara zarar vermekten vazgeçti. Sadece bir günde çocuk kendine geldi. 

Evet sosyal medya çok cazibeli. Güzel şeyler öğreniyorum, değişik kişilerin hayatlarını takip ediyorum,  kendi yaşadıklarımı paylaşıyorum! Ama hayat akıp gidiyor! Kim ne yapmış derken dibimdeki küçük kızımın neler yaptığını fark edemiyorum. Gölgemde büyüyen küçük tohumumun ihtiyaçlarını göz ardı ediyorum. Onun yeşerip filizlenmesi için yemek su kadar önemli bir etken daha var, "anne sevgisi ve ilgisi". Eğer ondan "ben"i çalarsam ona haksızlıkların en büyüğünü yapmış olmaz mıyım? 

Yani sözün kısası kızım için bir süre inzivaya çekildim ve çok şükür şuan her şey yolunda! İnstagramı bir daha açmayacağım. Facebookda da çok sınırlı bir paylaşım içindeyim. Bloğa devam edeceğim çünkü burası hem kızım için ileride güzel bir hediye olacak, hem şuana kadar çok emeğim var hemde yazacaklarımı merak eden çok özel  takipçilerim var. Genelde gece uyumadan önce kendi zamanımdan çalıp yazacağım ama sanırım eskisi kadar aktif olamayabilirim. 

Bu arada yazımın başlığında bahsettim! Azra artık iki yaşında. Kendi istekleri, düşünceleri, kararları olan, biraz çılgın, bayağı komik, azcık atarlı, çokça sempatik, tatlı mı tatlı bir küçük hanımefendi oldu kendisi! 

Bloğa yazamadığım süreç içerisinde memeden kesildi (kendi kendine) ve kendi yatağında uyumaya başladı(şimdiye kadar benim yanımda yatıyordu). Ayrıca öğlen uykularını çoğunlukla uyumuyor. Öğlen uyuduğu zaman da gece yarısına kadar oturuyor. Yemek konusu artık çok ciddi bir şekilde gündemimizde. Şimdiye kadar hep anne sütüne sonsuz güvenen ben, çok bocalıyorum. Ne pişirsem diye her gün karaları bağlıyorum. Çok yemek seçiyor, saygı duymaya çalışıyorum ama bazen içimden "Bu tabak bitecekkk!" diye isyan etmek isteyen bir tarafım hortluyor! Şimdilik bastırıyorum kendisini :)

Ah benim minik kızım... Bir bilsen içimden sana doğru akan hisleri.. Hep her şeyin doğrusunu yapmaya çabalıyorum. Buna çabaladıkça daha çok hata yapıyorum. Bazen karamsarlığa kapılıyorum. Ben iyi bir anne değilim ağıtları yakıyorum. Senin hayatında hiç sıkıntı olmasın, hiç üzüntü olmasın diye uğraşıyorum. Ama biliyorum ki mükemmel anne diye bir şey yoktur ve sen de her insan gibi sıkıntı ve üzüntü yaşayacaksın! İçinde keşkelerin olacak, hayal kırıklıkların olacak. Bazen kendine kızacaksın, bazen diğer herkese...

Şunu bil ki meleğim, ne olursan ol annen hep yanında olacak. Seni yargılamadan, küçük düşürmeden, ezmeden, aşağılamadan, gözlerinin içine bakıp seni dinleyecek ve derdini anlamaya çalışacak! Allah nefes verdiği sürece istediğin an elimi tutabilir istediğinde bırakabilir, zamanı geldiğinde çok uzaklara gidip, başın sıkışınca koynuma girebilirsin! Hayatta en büyük isteğim; Allah senin ruhunu kim olarak yarattıysa öyle kalabilmen... Kimsenin (ben ve baban da dahil) o eşsiz ruhunu değiştirmesine izin verme!!!

Seni çok seviyoruz meleğim...



Devamını Oku »