Blog yazmaya karar verdiğimde bir isim bulmam gerekiyordu. Aklıma ilk gelen isim bu oldu; Ben Bir Anne Doğurdum. Eşimle paylaştım, beğenmedi. Çevreme sordum beğenmediler. Emin olamadım ben de, kara kara düşündüm. Ay kaç gün isim aradım, en sonunda yazmayacağım ya daha isim bulamıyorum diye triplere girdim. Sonra bir tane buldum; Anne Koş Peşimden. Hatta açtım bu bloğu. Baktım baktım bir kaç gün, yok anacım içime sinmedi. Sonra dedim "Yaa kim ne derse desin ben ilk aklıma gelen ismi sevdim" ve ani bir kararla ilk seçtiğim isme geri döndüm.
Yaklaşık iki yıldır var bloğum ve defalarca ismi konusunda eleştiri aldım. Bloğun ismi üzerinden çocuğuma anne olma zorunluluğu dayattığımı iddia eden de oldu, oğlan doğursaydın ne yazacaktın diyen de :) Bloğunun ismini çaldığımı iddia eden, hatta bel altı vurup saçmalayanlar bile oldu! Bu süreçte hiç oturup da neden bu ismi seçtiğimi anlatmayı düşünmedim ama bu gün içimden geldi! Sebebini bilmiyorum ama merak ederseniz buyurun okuyun...
Anne olmak için bence çocuk doğurmak yeterli değildir. Annelik kadının kendi içinde yeniden yapılanmasını gerektiren bir durum. Nasıl ki hamilelik sürecinde kadının vücudunda bir sürü değişiklik oluşuyorsa, yavrusunu kucağına aldıktan sonra da ruhunda öyle büyük değişiklikler oluyor. O minicik, savunmasız bebekcik ona bakan kadının ruhunu alıyor, eviriyor çeviriyor ve bir anneye dönüştürüyor. Bu yüzden evlat edinen kadınlar da, tıpkı doğuran kadın kadar belki daha da fazla annedir. Annelik his işidir, yürek yangınıdır, akılla, mantıkla veya fiziksel zorunluluk sonucu "anne" olunmaz.
Ben kızımı kucağıma aldıktan sonra ruhumdaki bu değişimi çok net hissettim ve eminim ki çoğu kadın da hissetmiştir. Öyle sıcak, merhametli, sabırlı, sevecen, şükür dolu, şefkat dolu, fedakar, ve teslim olmuş bir hal ki bu hal, insanın hayatı yeniden anlamlandırmasına sebep oluyor. Ama bu yeni hal ile eski hal arasında çok büyük uçurum varsa olay bir süre sonra çatışmaya dönüşüyor. Bir an kucağındaki çocuğa şefkat dolu gözlerle bakarken, bir an sonra "off yapamıyorum, hiç bir şeye yetemiyorum" diye isyana girilebiliniyor. İşte ben içimdeki kadının annelik ile mücadele ettiğini hissettim. Değişime tepki verdiğini gördüm. Bazen isyan ettiğini, eski haline dönmeye çalıştığını anladım.
Aynen çocuğumu doğurdum gibi, içimdeki anneyi de ben doğurmuştum ve nasıl çocuğumu büyütüyorsam onu da büyütmem gerekiyordu. Bazen isyan edecek bazen kaçmaya çalışacaktı belki ama o anneydi, yapmam gereken tek şey o anneliğe teslimiyetti. İşte buna çabaladım ve hala çabalıyorum. Bu gün geldiğim noktada sevinerek görüyorum ki, o eski isyan halleri çok azalmış, ruhum daha dingin ve teslim olmuş halde. Mutluyum tabii ama yolun daha çok başındayım. Daha neler göreceğiz kim bilir...
Yani bu blog aslında Azra'nın büyüme sürecinden çok benim ruhumun çalkantılı anne olma sürecini anlatacaktı. Son kez şöyle açık açık yazayım; Azra ileride anne olacak diye değil bu isim, tamam mı? Anlaştık mı? :)