28 Mayıs 2015 Perşembe

Duyusal Oyun Aşkına

Bol dökmeli saçmalı, minik parmak çalıştırmalı bir duyusal oyun...
Geçen gün Azra yere bulgur döktü, tabi ben onları atmadım ve çok güzel bir duyusal oyun gereci oldu.


Bir kaba bulgur ve minik lastik tokalar koydum. Bir de cezvelerin asıldığı küçük askılığı çıkardım ortaya. Oyunumuz, tokaları bulup askıya asmak. Küçük objelerin çok önemli olduğu bu yaş döneminde bu oyun konsantrasyon çalışması için çok güzel oldu. 


Artık oyunlarımız sadece benim istediğim gibi gitmiyor :) Bu durumdan oldukça memnunum. Azra da bir şeyler katıyor oyunumuza. Biz bu şekilde oynarken raflardan farklı oyuncaklar getirdi ve oyuna ekledi. Mesela küçük çubuğu resimdeki gibi asılı olan lastik tokalara geçirdi. Kaplar getirip onları doldurdu, boşalttı. 

Minik kuzum büyüyor...
Devamını Oku »

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Ev Yapımı Montessori Renk Kutusu 1

Montessori ile renkler üzerinde çalışırken asıl kullanmam gereken materyali tamamen unutmuşum :( Renk kutuları Montessori'nin temel duyusal materyallerinden ve gerçekten çok güzeller. Her zamanki gibi sade, basit ama çok kullanışlı bir materyal. Ben bu materyalin orjinalini almadım ve evde basit bir kopyasını yaptım. Azra'nın tepkisi görülmeye değerdi...



Materyalin orjinali şu şekilde;

Bu Montessori renk kutusu 1. İçerisinde sadece ana renkler var. 2.kutu da ara renkler de ekleniyor. 3. ve 4. kutular ise renklerin tonlarını içeriyor. Renk tabletleri yanlarındaki kalın kısımlar sayesinde ayakta durabiliyor ve kutuya dik bir şekilde diziliyor. Ben renk kutusu 1'i yaptım sadece. Tabii benim tabletler ayakta da durmuyor :) Bu materyalin sunumu şöyle; Kilimimizi seriyoruz. Kutuyu alıp açıyoruz ve üç rengi yan yana kilime diziyoruz. Sonra diğer tabletleri alıp rastgele kilimin üzerine koyuyoruz. Sonra tek tek her tableti alıp aynı rengin altına diziyoruz. Tabii bunu yaparken önce diğer renklerin altına koyup kontrol ediyoruz. Mesela elimizde sarı var, önce kırmızının altına koyduk, baktık uymuyor, mavinin altına koyduk baktık uymuyor sonra sarının altına koyduk, uyuyor, orada bırakıyoruz. Şu videoyu izlerseniz çok daha iyi anlayabilirsiniz. 

Bu aşamayı çocuk anladıktan sonra ilk üç rengi dizip altına koyulacak tabletleri göstermesini çocuktan isteyebiliriz. Parmağımızla dizdiğimiz tabletlerdeki sarı rengi göstererek "Sarıyı gösterebilir misin?" diye sorup diğer sarıyı onun bulmasını bekleyebiliriz. Mesela sarıyı değil maviyi gösterdi. Bu durumda gülümseyerek "Evet bu Mavi, peki sarıyı gösterebilir misin?" demeli ve oyuna devam etmeliyiz. Bu aşamayı da tamamlarsak ki bu, çocuğun seviyesiyle orantılı olarak günler haftalar da alabilir, dakikalar da, odanın içinde o renge dair eşyalar bulup getirmesini isteyebiliriz. Bulduğumuz eşyaları renklerin altına doğru dizebiliriz. Bu renkleri tamamen öğrendiğini düşündüğümüzde 2. renk kutusuna geçebiliriz.

Ben Azra'ya henüz kilim almadım. Küçük bir havlu işimizi görüyor şimdilik :) Azra henüz katlayamasa da açmayı çok seviyor. Havluyu güzelce açıp materyali getirip oynayabiliyor.

Kartları dizme konusunda ben yardımcı oluyorum tabii ki. O da bana sorduğum renkleri gösteriyor, her zaman doğru olmasa da :) Şunu da itiraf etmem gerekir ki Maria Montessori hakikaten bu işi çözmüş :) O kadar renkli etkinlik yaptım, Azra en çok bu basit kartlarla ilgilendi... Gerçekten ilginç..


Devamını Oku »

22 Mayıs 2015 Cuma

Montessori İlhamlı Çocuk Odası

Montessori metodu ile ilgilenmeye başladığımda ilk değişikliği Azra'nın odasında yapmıştım. Aslında Azra'nın mobilyalarını aldığıma da çok pişman olmuştum. Montessori'nin gözüyle baktığımda görüyorum ki bebekler doğmadan alınan süslü püslü, kocaman mobilyalar, parmaklıklı beşikler bütün şatafat ve gösteriş sadece ebeveynler için. Çocuğun bunlardan elde ettiği hiç bir yarar yok, aksine hepsi gelişimi için engelleyici birer faktör. 

Velhasıl kelam bizde böyle mobilyalar almıştık. Ben de elimde olan eşyaları nasıl değerlendiririm diye düşünerek, derme çatma da olsa bir şeyler yapmaya başlamıştım. Tabii Azra büyüdükçe ihtiyaçları değişti ve odamız da değişti. Odanın eski halini şu yazımda görebilirsiniz.



Odanın şu an ki düzeninin detaylarına geçmeden önce bu konunun önemini açıklamak istiyorum. 

Yeni bebeği olup montessori yöntemini duymuş olan anneler bana soruyorlar; "Nereden başlamam gerek?" Cevabım hazır; hazırlanmış çevre oluşturdunuz mu? 

Bu konunun önemini Maria Montessori'nin kendi kitabı olan Motessori Metodu'ndan bir kaç cümleyle açıklarsam daha çok anlaşılacak sanırım "Çocuğun ruhsal yaşamı öylesine kaypaktır ki, doğal belirtileri elverişsiz bir çevrede ortadan silinip yerlerini bambaşka özelliklere bırakabilirler. Öyleyse belirli bir eğitim sistemi oluşturmadan önce, çocuğun doğal vergilerinin çiçeklenmesini destekleyecek elverişli bir çevre yaratmalıydık. Bunun için de engeller ortadan kaldırılmalıydı. Gelecekte girişilecek bütün eğitim çabalarının temeli ve kalkış noktası bu olmalıdır.
Bundan dolayı yapılacak ilk iş, çocuğun gerçek doğasını keşfetmek ve ona normal gelişiminde yardım etmek olmalıdır.
Bu çocuklarda normal özelliklerinin çiçeklenmesine rasgele elveren özel koşulları incelediğimizde aralarında bazılarının önemi gözümüze çarpacaktır. Bunların ilki, çocuklara sunulan ve içinde özgürce davranmalarına elveren çevrenin niteliğidir. O temiz, akpak sınıf, bebeler için ölçüle biçile yaptırılmış ufacık masaları, sıraları, sandalyeleriyle ve avludaki güneşli çimenleriyle, bu yoksul evlerden gelen çocuklar için kimbilir ne çekici olmuştu"
"Görüyoruz ki, bu çocukları sarmalayan özel çevre, elverişli bir çevreydi; başlarındaki öğretmen, alçakgönüllü ve çocuk halinden anlayan bir öğretmendi; önlerindeki araçlar, ihtiyaçlarına uygun araçlardı."

Yine aynı kitaptan montessori metodunun özetini yapan şu cümleler de önemli "Özet olarak, Montessori yönteminin ilkelerini kısaca şöyle sıralayabiliriz: Emici zihin ve işleyişi, gelişimdeki duyarlılık dönemleri, tekrarın önemi, önceden hazırlanmış bir çevrenin gerekliliği, çocuğu iç disipline yönelten bir özgürlük anlayışı, dikkatin yoğunlaşması, çalışma şevki ve sevinci, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesi"

Hazırlanmış çevre çocuğun içerisinde bir sır gibi sakladığı benliğini ortaya çıkarabilmesi için en gerekli unsur. Tabii bu sadece oda hazırlamakla olmuyor. Davranış biçimimizi de değiştirmemiz gerekli. Çocuğa muhteşem bir çevre verip sonra başına geçip, "ayy onu elleme" "ah bak kırdın ama" "dur koşma" "şimdi onu değil bunu oynayalım" gibi direktifler verirseniz, o çevrenin hiç bir değeri kalmayacaktır.

İyi güzel de biz bu çevreyi nasıl oluşturacağız?

Tehlikelerden arındırılmış, çocuğa hitap eden, özgür hareket etmeye elverişli, temiz, düzenli, aydınlık ve ilham verici odalar oluşturmak aslında öyle düşündüğünüz gibi zor değil. İnternette araştırma yaptığımda öyle güzel odalar görmüştüm ki, açıkçası biraz moralim bozulmuştu. Önceden alınmış eşyalar ve kısıtlı bir bütçe ile böyle güzel bir oda yapamayacağım için üzülmüştüm. Fakat yılmadım ve şuan içime sinen bir odamız var. Tabii ki eksiklikleri var ama zamanla hepsi tamamlanır.


Bu odada Azra'nın kıyafetleri, kitapları, materyalleri, masası ve gündüzleri uyuduğu ve vakit geçirdiği yatağı var. Oyuncakların hepsini yan odaya taşıdık. 

Karşıdaki raflarda esas materyallerimiz duruyor. Haftanın temasına göre değiştiriyorum. Azra'nın ulaşamadığı üst raflar aslında olmaması gereken bir durum. Fakat elimde bu vardı :) Orada dergiler, çiçekler ve boyalar var. Azra boyaları yediği için maalesef  yukarıdalar.

Tek kapılı dolap bana ait. Bütün materyal üretim malzemelerim orada :)


Odanın kapıdan görünüşü böyle. Karşıdaki eski yatak evin en rahat yeri :) Azra bu odadayken ben çoğunlukla orada oturuyorum. Kitap okuyoruz, hoplayıp zıplıyoruz, uyuyoruz. Çok kullanışlı gerçekten... 

Masamız İkea'dan. Masanın üzerine Azra il Eylül Ada'nın yaptığı boyama çalışmasını üçgen üçgen keserek bir banner yaptım. Onun altına da bir çamaşır ipi asıp, üzerine minik mandallarla Azra'nın çalışmalarını astım.

Yatağın yanındaki küçük dolap, kaşık çatal kutusu aslında :) Onun içinde minik hayvanlar, parmak kuklalar ve ahşap küpler var. Üzerine ise yeni hazırladığım doğa sepetimiz var. Sepetin içinde kozalarlar, dallar, taşlar ve lamine ettiğim çiçekler var.


Dolabımızın ara rafında aktarma etkinlikleri var. Bunları değiştiriyorum sık sık. Dolabın birine Azra'nın ulaşabileceği boyda askılıklar yapıştırdım. Montunu, hırkasını buraya asıyoruz.
Azra'nın sıklıkla kullandığı kıyafetler hep alt çekmecelerde. Hepsinin yerini biliyor.
 En çok kullandığı kıyafetleri, bluzler, pantolonlar ve çoraplar şekline ayırdım. Seçip alması rahat oluyor. 
Dolap ile şifonyerin arasında ayna ve tarak var. Aslında daha çok şey koymuştum ama hepsini yok ediyor :) Bu kadarı yeterli :)

Temizlik köşesi ise en sevdiği. Bir şey dökünce hemen getiriyor gırgırı :) Vileda zaten hep elinde :)


Burası da oyun odamız :) Serbest oyun alanı, dolayısıyla her zaman böyle toplu durmuyor.


Köşe koltuğum ve orgum da bu odada. Gündüz çoğunlukla burada oturuyoruz. İkimiz de rahat ediyoruz :)

 İşte bizim odalarımız böyle... Şimdilik! Bir an kafama esiyor, her şey değişebiliyor :)
Devamını Oku »

21 Mayıs 2015 Perşembe

Montessori-Mini Ev Okulu - Renkler

Uzun bir aradan sonra etkinliklerimizle karşınızdayım :) Misafirler, gezmeler, tozmalar, temizlikler, hastalıklar derken anca gözümü açtım. Tabii bir de Azra'nın değişen halleri! Hiç bir şeye vakit bulamaz oldum. Onun için, ona karşı mücadele edip duruyorum... Bakalım sonu nereye varacak...

Artık etkinlikleri günlük yapmaktan vazgeçtim. Montessori sistemini oturtmaya karar verdim çünkü 18 ay bunun için iyi bir zaman. Azra artık daha bilinçli, neyi nasıl yapacağını iyi biliyor ama keyfi gelince yapıyor. Düzenin de farkında. 

Odasını değiştirdim. Şöyle ki; bütün oyuncakları çıkardım. Bir odada oyuncakları var, bir odada ise materyalleri. Sınıf gibi oldu bir nevi :) Oyun odasında serbest takılırken, montessori odasında bazı kurallara uyacak. Böylece yavaş yavaş sistemi oturtabileceğimi düşünüyorum.

Bu yazıyı Azra uyanacak korkusuyla hızlı hızlı yazdığımdan detaylara girmeyeceğim :) Fakat rahat bir vaktimde tüm gözlemlerimi ve uygulamalarımı detaylarıyla anlatacağım.

Şunu söylemeden de edemeyeceğim ki yaptığım çalışmaların hiç biri montessori sistemine ait değildir. Yani orjinal materyal kullanmıyorum şuanda. Ben sadece çalışmalarımı montessoriden esinlenilerek oluşturuyorum ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek için bunu belirtmek istedim.


Bu hafta için oluşturduğum ilk raf sistemi böyle fakat bunları değiştirip, bazılarını çıkarıp yenilerini de ekleyebiliyorum. Azra'yı gözlemleyip, ona göre değişiklikler yapıyorum. Bu odaya bir kaç raf daha ayarlamam gerek çünkü az geliyor bana. Bakalım yapacağım bir şeyler.

 Öncelikle Azra istediği materyali alıp, oynayıp, geri götürme mantığını kapmış durumda. Tabii bazen geri götürmediği oluyor. Öyle durumlarda onun gördüğüne emin olduğum bir zamanda, ben tepsiyi toparlamaya başlıyorum ve sessizce yerine koyuyorum. Bazen o da bana yardım ediyor.

Bu peluşlar ve kitap kombinasyonuna bayıldı küçük hanım. Onlara kitap okutuyoruz, oyun oynatıyoruz, bol bol gülüyoruz :) Dil gelişimi için çok güzel oldu. Dil demişken Azra hala bir kaç kelime dışında bir şey söylemiyor. Ağır adımlarla gidiyoruz bakalım :)
Bu çekici İkea'dan almıştık. Azra çekici kullanmak yerine eliyle söküp takıyor :) Hiç problem değil, hatta daha bile iyi. El kasları çalışşın :) Bunu da renkleri söyleyerek kullandık.
Bu da renk ayrıştırma etkinliklerimizden biri. Mini browni kalıbı, küçük renkli eva parçaları ve ponponlar kullandım. Kalıplara önce tek tek evaları koyuyoruz, karışık bir biçimde olabilir. Sonrada onların renklerine uygun ponponlar diziyoruz. Bu Azra'ya biraz zor geldi, hoşlanmadı. Daha büyük çocuklar rahatlıkla yapabilir. Ben bunu rafta uzun süre tutmadım ve kaldırdım.

Bunlar renk keşif kutularımız. Bunları masanın üzerine getirip istediği gibi oynadıktan sonra renklerine göre ayırıp yerine koyması gerekiyor. Şimdilik Azra getirip oynuyor ama renklerine göre ayırıp toplayamıyor :)

Bunların ikisi de yine renk ayrıştırma oyunları. Üstteki ince motor, alttaki kaba motor becerileri için ideal.. Şöyle ki; Üstteki küplere ponponu sokup çıkarmak çok kolay değil. Parmakları zorlamak gerekiyor. Alttakini ise şöyle oynuyoruz. Halkaları yere dizip, topları fırlatıyoruz. Sonra Azra gidip getiriyor ve renklerine göre yerleştiriyoruz. Renklerine göre ayırmayı henüz beceremiyor Azra bakalım gelişim gösterecek mi? Bu arada bu kategorilere ayırma konusunda farklı çalışmalar da yapacağım.

Bu da yine ince motor becerileri için, renk ayrıştırma. Çucukları deliklerden rengine göre geçirip, hepsi bittikten sonra kapağı açarak çubukları tepsiye koymasını ve kapağı kapatıp tepsiyi aldığı yere götürmesini bekliyoruz.

Bütün bu çalışmaları önce Azra'ya sunuyorum. Bu sunum şeklini başka bir yazıda açıklayacağım. Sonra onu materyal ile serbest bırakıyorum. Çok ekstrem durumlar hariç müdahale etmiyorum. Şimdilik iyi gidiyoruz bakalım.

İyi eğlenmeler, iyi öğrenmeler...

Devamını Oku »

15 Mayıs 2015 Cuma

Hoşgeldin 2 Yaş Sendromu

Bunu bu gün tam anlamıyla fark ettim. Azra resmen 2 yaş sendromu denilen döneme girmiş durumda. Aşırı derecede döküp saçma, yapılmaması gereken şeyleri yapma, her şeye itiraz etme, her şeyi ağlayarak isteme, uzun uzun ağlama gibi davranışlar günlük hayatımızı felç etmiş durumda.

Tam olarak ne zaman başladı bu durum bilmiyorum ama bu gün tam çıldırmanın eşiğine gelmişken anladım durumu. Bu hal normal bir hal değil! Aslında bu konuda daha önce çok okumuştum ama başına gelmeyince insanın okudukları da bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyor. Dolayısıyla bir araştırma daha yaptım. 

Nedir bu iki yaş sendromu, hastalık mıdır? Hayır, tam aksine gayet sağlıklı bir gelişim sürecidir. Çocuk artık bir birey olduğunu ispat etmek istemektedir. Anne ve baba dışında kendisinin de yapacağı ve yapmayacağı şeylerde söz hakkı olduğunu fark eder. Bağımsızlaşmaya ve kişiliğini ortaya koymaya çalışır. Kendini diğer kişilerden ayırır, ben algısı gelişir. Çocuk bu dönemde anne ve babasını özgürlüğüne müdahale eden kişiler olarak görebilir ve mücadele içine girebilir. İstediği şeyleri bile ailesi teklif ederse mücadeleye girip reddedebilir.

Peki bu minik insanların kendilerini ispatlamak için yaptıkları çılgınlıkları biz nasıl karşılayacağız? İşte bu kısım biraz sorunlu. Ne zaman nasıl davranmamız gerektiğini her zaman bilemeyebiliyoruz. Mesela ben bu gün gereksiz tepkiler verdiğimi ve süreci doğru yönetemediğimi fark ettim. Hakikaten sabrımın sınırlarında dolaştım, kendimi çaresiz hissettim ve pes ettim. Aslında bu çok normal. Çünkü gündelik hayatta tek uğraşımız çocuk değil maalesef :( İş, güç, yemek, temizlik, bulaşık, çamaşır, ütü, eş dost, misafir derken zaten akşamı zor ediyoruz. Bir de bütün bunların yanında çocukla kaliteli zaman geçirmeye, etkinlik yapmaya, yeni yeni oyunlar üretmeye çabalıyoruz. Biz tüm bunları yaparken minik kuzumuz da uslu uslu oturup bizi beklemiyor tabii ki. 

Çözüm; tepkisellikten kurtulup sakin kalabilmek... Peki nasıl başaracağız? 

Öncelikle bunun normal bir süreç olduğunu kabullenmek gerek. 18 ile 36 ay arası çocukların büyük çoğunluğunda görülen davranışlar bunlar. Yalnız değiliz yani... Aslında bir bakıma sevindirici bir durum. Minik bebeğimiz artık bağımsız bir birey olma yoluna girdi. Onun bu çabasını takdir edip desteklemeliyiz.

İnatçı çocuk yoktur, inatçı ebeveyn vardır, der Adem Güneş. İnat etmemek ama kararlı ve tutarlı olmak gerek. Mesela çocuk bakliyatlarla oynamak istedi. Eğer ağladığında müsaade edecekseniz hiç ağlatmayın, verin! Yok eğer onları yutar diye korkuyorsanız ve asla vermeyi düşünmüyorsanız, "Hayır kızım, bunlar senin için tehlikeli, veremem" diyerek kararlılığınızı gösterin. Ne kadar ağlarsa ağlasın, kendini yerlere atsın, ilgilenmeyin. Ağlamasının bir anlam ifade etmediğini gösterin. Bağırıp çağırmaya gerek yok. Bu iktidar mücadelesidir ve kararlılıkla üstesinden gelinebilir.

Bu dönemde çocukla kısa ve net bir şekilde konuşmak gerek. Mesela masanın üzerine çıkmak istiyor, "Çık çık, oradan düş de gör bakalım başına neler gelecek" derseniz çocuk bunun çıkma demek olduğunu kavrayamaz. Net olarak "Kızım masaya çıkma" demeniz gerekir. Tabii bunu dedik diye hemen masadan inecek değil :) Kararlı ve sabırlı olmak gerek.

Çocuğu fazlaca engelleme, kısıtlama, koruma ile bunaltmamalıyız. Unutmamalı ki onlar için her gördükleri şey yeni ve heyecan dolu. Minik elleriyle dokundukları her yeni şey ile dünyaları genişliyor. Mümkün olduğunca rahat olmalı ve keşfetmesine izin vermeli. Tabii ki tehlikeli durumlarda da kararlı bir şekilde engellemeliyiz.

Şartlı cümlelerden de kaçınmak gerek. Mesela "Yemeğini yersen, parka gideceğiz" ya da "Şimdi uyursan yarın sana oyuncak alacağım" gibi. Bunun yerine öneriler sunmak gerek, mesela "Makarna mı yemek istersin, çorba mı?" ya da "Uyumak istemiyorsan bir kitap daha okuyabiliriz" gibi.

İyi güzel de biz bunları o an nasıl yapacağız? İşte benim kafamı kurcalayan soru da bu. Aslında hepsini biliyorum ama tam anlamıyla uygulayamıyorum, çoğu zaman kendimi kızgınlık içinde buluyorum. Sanırım olayın tam farkında olmamakla da alakalıydı. Bu kız niye böyle yapıyor diye düşünüp işin içinden çıkamıyordum. Oysa ki benim minik meleğim birey olma yoluna girmiş de annesine meydan okuyormuş :) Yerim onun atarlarını :)

Bundan sonra daha dikkatli olacağım, prensesime söz veriyorum :)







Devamını Oku »

1 Mayıs 2015 Cuma

Ali Baba'nın Bir Çiftliği Var

Bu gün dil gelişimi etkinlikleri yaptık miniğimle. 

Bu haftanın şarkısı Ali Baba'nın Bir Çiftliği Var. Biraz orjinalini dinledik, biraz biz söyledik oynadık. Sanırım bu şarkıyı pek sevmedi. Mini mini bir kuş favorisi :) bir de Küçük Kurbağa. 
 

Çiftlik kitabını 23 Nisan indiriminden aldık, çok sevdik. Resimler çok tatlı ve ilgi çekici. Sayfalara bakarken o sayfadaki hayvanın oyuncağını verdim Azra'ya. Atları koşturduk, koyunları meeelettik. Tabii sadece bakıp geçmiyoruz. Bol bol konuşmaya ve ince detayları göstermeye çalışıyorum. 

İnce detaylar konusunda çok özenli olmak gerek. Çocuğu bir şeyin ince detayları üzerinde yoğunlaştırıyorsak şuanda duygularını devreye sokmuşuz demektir. bu yüzden dikkatli olmak gerek. Olumsuz bir duygu kazanırsa onu taşımak zorunda kalır. Mesela İnek diyelim. Ben şöyle yapıyorum; "Azra bak ineğin gözleri ne kadar güzel, bir de renklerine bak bayıldım" gibi sözlerle dikkatini çekiyorum. Fakat şöyle yapmıyorum; "Iyyy şuna bak ineğin ayakları çamurlanmış, ayy atın saçları çok pis" gibi. Çünkü ince detaylarda olumsuzluk duygusal olarak etkiler. İleride davranış sapmaları olabilir, takıntılı biri bile olabilir. Bu konuda Adem Güneş'in yazılarını araştırmanızı tavsiye ederim.

Bir diğer kitabımız ise ilk 100 sözcüğüm. Bu kitabı çok seviyor Azra, hep elinde. Bu gün çiftlik hayvanları sayfasında yoğunlaştık. Hayvanların çoğunu tanıyor ama eşleştirme yapmak istemedi bu gün.

Bu arada kitap okumak için tepelerde olmak gerek :)

Devamını Oku »